Ana içeriğe atla

Her şey zıddıyla kaimdir

Şeytana da bazen bir avukat lazım! Bugüne kadar aba altından sopa gösterip şimdilerde herkese barış çiçekleri uzatanlar öyle aba altından falan değil doğrudan gösterilen sopa karşısında ne diyeceklerini şaşırdılar. Bu hafta sonu MHP'nin Bursa mitinginde kalabalık "Öl de ölelim, vur de vuralım!" diye slogan atınca MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de "Merak etmeyin. Onun da zamanı gelecektir!" dedi ve yine vurun abalıya dönemi başladı. Oysa her şey zıddıyla kaimdir! Kürt milliyetçiliği yoksa Türk milliyetçiği de olmaz. Biri ben buyum derse diğeri de ben de şuyum diyerek ortaya çıkar. "Çekilin ama silahları bırakmayın" buyuran cani mektubu ortadayken Sayın Bahçeli'yi ya da bir ülküye inanmış kişileri eleştirmek ne kadar doğru olabilir ki?

Baştan söyleyeyim; Sayın Bahçeli neyi kast etti bilmiyorum (Aslında biliyorum da ona yakıştıramıyorum.) Ama benim anladığım kadarı ile çok da yanlış bir şey söylemiş durumda değil. Neden mi? Nedenini söylemeden önce bir tespit daha yapmak lazım. Sayın Bahçeli, "Merak etmeyin. Onun da zamanı gelecektir!" demek yerine "İnşallah hiçbir zaman ihtiyaç olmaz!" deseydi daha güzel olurdu. Daha şık olurdu. Nedeni ise çok basit; geçmişinden ders almayan milletler yok olmaya mahkumdur. Her şey zıddıyla kaimdir!

Benim anladığım; eğer bu ülke bir gün bölünme gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalırsa nasıl ayrılıkçı terör bugün teveccüh görüyorsa o gün de bölünme karşıtı eylemler teveccüh görecektir! Tabii bu bakış açısıyla ilgili bir şey. Bugün "müzakere" edilenlerin ayrılıkçı terör örgütü olduğunu kabul edersek -ki MHP ve Sayın Bahçeli bunu böyle görüyor- ilgili yaklaşım doğrudur; bir gün bu ülkeyi sevenler o bölgeden de ülkelerinden de ayrılmak istemezlerse çatışma kaçınılmaz olacaktır. Bu çatışmanın ilk kurşunu da asla bölgedeki masum halk ya da ülkücüler tarafından atılmayacaktır. Ancak bu ülke savunulmak zorunda kalınırsa...

Diğer taraftan eğer bugün müzakere edilenler Kürtlerin temsilcileriyse -ki buna ne ben inanıyorum ne de inanan bir başkası olduğunu düşünüyorum- o halde ülkücülerin bu yaklaşımı inanılmaz derecede yanlış olur. Ne de olsa burada amaç bir şekilde akan kanı durdurmak. Yeni kan davaları başlatmak asla doğru bir şey olamaz. Ancak o bölgede yaşana gelmiş kötü olayların tamamını devlete ve Türk milleti diye ayrıştırdıkları bir halka mal eden yaklaşımlar da karşısında zıddını mutlaka bulacaktır. Aşırı uçlar ancak birbirlerinin varlığında hayat bulurlar.

Süreç denilen şu son zamanlarda yaşadıklarımız eğer akan masum kanını durduracaksa sonuna kadar desteklerim. Ancak bu masum kanına teröristler dahil değil! Olamaz! Çünkü bir terörist amacı ne olursa olsun hedef gözetmeksizin vurur. Öyle uzak geçmişe gitmeye gerek yok! Daha yeni ellerinde aylardır esir tuttukları sivilleri bıraktı bu caniler. Aynı .okun farklı rengi bir örgüt geçen hafta gitti adalet bakanlığı lojmanına bomba attı. Bir lojman da kimler yaşar? Sadece o kurumda çalışanlar mı? Peki ya aileleri, çocukları... Teröristler masum kavramı içine hiçbir zaman sığmaz.

İşte bir gün -inşallah hiçbir zaman ihtiyaç olmaz- yeniden bu teröristlere karşı insanımızı savunmak zorunda kalırsak ülkücüler de Sayın Devlet Bahçeli de haklı olur. Devrin adamları o zaman da karşı tarafı abalı yerine koyacaklar. İşte bundan hiç şüphem yok...

Gönül ister ki teröristler bu ülkeden defolup -pardon gönül rahatlığı içinde- gitsinler. Bir daha da dönmesinler. Bölge huzur ve refaha kavuşsun. Hasta olan bir uzvumuz gibi tüm vücudu hasta eden bu hastalıktan kurtulalım. Ama diğer yönden de biraz hastalıklı gibi dursa dahi her görüşe açık olalım. Kimseyi öldürmeyelim, kimse için yaşamayı göze almadan ölümü göze almayalım. Ama her şeyin zıddıyla kaim olduğu bu dünyada zıddının geçmişte uyguladığı şiddeti bilen, yaşayan ve hatırlayan bir bilinç olarak geleceğe dair savunma anlamı taşıyan görüşleri de hemen mahkum etmeyelim.

Unutmayalım elimizi uzattığımız kişiler -insanlar diye bilmeyi çok isterdim- hangi amaç için olursa olsun terör eylemleri planlamış, uygulamış ve sayısız masum insanın hakkına geçmişte tecavüz etmiştir. Affetmek ya da müsamaha göstermek unutmak fiilini içinde barındırmaz. Acımız varsa belki CHP gibi suskunluğu ya da MHP gibi yüksek perdeden konuşmayı tercih edebiliriz. Bugüne kadar cani sıfatıyla nitelediğimiz terörist elebaşı bu memlekette konuşabiliyorsa bırakınız beğenmeseniz dahi başkaları da konuşabilsin!

Çözdüğümüz şey terör belasıysa barış için bir müddet susabiliriz. Ama bu, öfkeleri kemiklerine dayanmış bıçaktan gelenleri linç etmekten geçmez. Bir tarafa sözde sahip olmadıkları özgürlük ve hakları verirken diğer tarafın bu haklarını ellerinden alamayız.

Not: Hiçbir şart ve ortamda terörist başının mahkumiyetten kurtulması söz konusu olamaz. Bu durumda o caninin yaşam hakkını kimse kutsal ilan etmesin. Her zaman dile getirdiğim gibi kısas da af hakkı sadece hak sahibine aittir. Bir hak sahibi dışarı çıkartılmış zalimden hakkını almaya kalkarsa kimse serzenişte bulunamaz. Devlet haklıya hakkını teslim etmekle görevlidir.

Not: Bugün adam yerine konulup konuşturulanlar, dünün teröristlerle kucaklaşıp, iş birlikçi ilan edilenleri, ya da halkın karşısında kravat takmayan, bunu da düzene baş kaldırmak olarak yorumladığını söyleyen ama terörist başının karşısına utanmasa "smokinle" ya da "frakla" çıkacak olan gavatın Sayın Bahçeli'ye laf söylemeye hakkı yoktur.

Not: Bir önceki günlük yazısında şiddet sarmalını kırmaktan bahseden kişi ile bu yorumu yazan kişi aynı kişidir. Şöyle ki; Bakara Suresi 178. Ayet "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır." ve 179. Ayette "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz." bildirilenlerin ışığında şiddete karşıdır.

Yorumlar

  1. Bir sefer için şeytanın avukatlığını yaptım. Tamam uyarı güzel olurdu kullanılan dil güzel olduğunda. Ama sürekli aynı şeyi bir gurup insana tekrar ettiriyorsanız. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz kendi inandığı uğurda düşündüklerini dile getiriyor diye birilerini tehdit etmeye vardırırsanız işi sizin savunulacak hiç bir tarafınız kalmamıştır!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç