Ana içeriğe atla

"I", Batının birinci tekil kişisi

İngilizce öğrenmeye başladığım yıllarda kafama kazınmış ama nedenini bilmiyorum; "I" yani "ben" cümle içinde dahi büyük yazılmalı demişti hocalarım. Çok sorgulamadan kabul etmiştim bende. Yazı dilinde cümlenin neresine gelirse gelsin büyük yazılan tek özne diye yazılmış kafama...

Bu kültür "ben"i diğerlerinden kesin ve katı bir şekilde ayrırır batı medeniyetinde. "Ben" ve "sen" yani "biz" dahi bir süre sonra bu "I" temelinden dolayı "biz" ayrımına girer. "Biz" karşısına önce bir "siz" koyar. Sonra "onlar", "diğerleri" gibi karşıt kavramlar eklemlenir bu anlayışa... "Sen" ve "o" gibi birinci tekiller zaten yoktur bu aşamadan sonra...

"Ben" mutluysa, iyi kazanıyorsa, karnının doymasından geçmiş tüm zevkleri elde edebiliyorsa dünya cennettir. "Siz", "onlar" ve hatta "diğerleri"nin hiçbir önemi yoktur. Bırakın birinci tekil olan "sen"in "o"nun ahvalini; açlıktan, susuzluktan kırılan çoğul "diğerleri"nin dahi "ben" karşısında bir önemi kalmaz! Phil Collins'in "Another day in paradise"* (Cennete bir gün daha) şarkısında olduğu gibi. Tekil birey yani "I" için her şey yolundaysa gerisi görmezden, duymazdan gelinebilir. Caddeden karşıya geçerken bir ıslık tutturursunuz ve kulaklarınız artık duymaz dünyanın geri kalanını.

"Batı" medeniyeti kollektif bilinç, kollektif ve sağduyulu akıl yerine "ben" der. Odak hep bu büyük yazılan "I" mantığı temelinde yükselir. Bir meydanda toplanmış milyonlar dahi "ben" mantığının tezahürüdür. Yatırım "ben" içindir, kar "ben" için, yaşam hakkı hatta ölüm hakkı bile "ben" içindir. Ekmek bulamayan diğerleri "ben" gibi pasta yemelidirler!

Aşk bile "I" içindir. "I" seviyordur, diğer tarafın hiç bir önemi yoktur. "Ben" varsa karşıdakinin ne önemi var!

"Biz" mi? Bizim bizimiz biraz farklıydı. Vakıf kültürüyle, yardımlaşma kültürüyle yoğrulmuştu. Komuşusu açken tok yatam bizden değildi. Çorbamızın suyu her zaman biraz fazla konulurdu. Yoksa hep beraber yoktu. Varsa herkese yetecek kadar vardı. Aşkımız bile tekil bilincin üstündeydi. Biz tekken çoğuluduk! Çoğulken tek!

"Ben" mi? "Bizim" tüm öznelerimiz küçük harfle yazılırdı, "ben" de dahil! Şimdi? Şimdi İngilizce'nin "I" kültürü bize de sirayet etmekte! Neyse ki kadim ve kıdemli geçmişimiz hala bizi ayakta tutuyor! Ama ne zamana kadar?



*Phil Collins - Another Day In Paradise

She calls out to the man on the street
"Sir, can you help me?
It's cold and I've nowhere to sleep.
Is there somewhere you can tell me?"

He walks on, doesn't look back
He pretends he can't hear her
Starts to whistle as he crosses the street
Seems embarrassed to be there

Oh, think twice, 'cause it's another day for you and me in paradise
Oh, think twice, 'cause it's another day for you, you and me in paradise
Think about it

She calls out to the man on the street
He can see she's been crying
She's got blisters on the soles of her feet
She can't walk, but she's trying

Oh, think twice, 'cause it's another day for you and me in paradise
Oh, think twice, it's just another day for you, you and me in paradise
Just think about it

Oh, Lord, is there nothing more anybody can do?
Oh, Lord, there must be something you can say

You can tell from the lines on her face
You can see that she's been there
Probably been moved on from every place
'Cause she didn't fit in there

Oh, think twice, 'cause it's another day for you and me in paradise
Oh, think twice, it's just another day for you, you and me in paradise
Just think about it
Think about it

It's just another day for you and me in paradise
It's just another day for you and me in paradise
Paradise
Just think about it
Paradise
Just think about
Paradise

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç