Ana içeriğe atla

Tok karınların açlık empatisi: Oruçsuzluk hali

Sınırsız tüketimin körüklendiği, ihtiyaç için değil mutlu olmak için alış veriş yapıldığı, israfın dağlar oluşturduğu, açlık sınırının altında yaşayan insanların milyara ulaştığı bir zamanda, olmayanın halinden nasıl anlarız?

Yokluk, varlıkta öğrenildiğinde kişiye ve başkalarına faydası olacak şey! Evet, öyle ama bu herkesin yapabileceği bir şey değil. Varken olmayanın ne hissettiğini anlamanın en kolay yolu sizin de o yokluğu yaşamanızdır. Tok açın halinden anlamaz! O halde oruç*1 bir açın halinden anlamanın en kolay yoludur.

Oruç söz konusu olunca herkesin bir bahanesi oluyor. Birinin midesi diğerinin başı ağrıyor. Birinin şekeri çıkıyor, on bir ay boyunca tatlı, çikolata ve dondurmaları yiyen o değilmiş gibi. Biri uykusuzluktan dem vuruyor. Başkaları karşılıklı olarak birbirlerine tutmama ruhsatı veriyor. "Tut, o da seni tutar" diyenine pek rastlamadım. Ama iş tutmama ruhsatına gelince herkes Şeyh-ül İslam kesiliyor!

Kimse kimsenin özelini bilemez. Evet, bazıları gerçekten rahatsız olabilir. Bazılarının hayati tehlikesi dahi olabilir. Bunlar zaten ruhsatı Kitap*2 tarafından verilmiş şeyler. Nasıl yapılacağı, ne şekilde hareket edileceği*3 gibi sınırları önceden belirlenmiş şeyler.

Ama bir düşün bahaneler üreten: olmayan, "yokluktan midem ağrıyor o halde olsun, migren ağrım tuttu bugün aç durmayayım, şekerim çıkar, tansiyonum düşer çok uzun süre aç kalmayayım" diyebiliyor mu? Cevabı biliyoruz... O halde bahane üretmeyi bırakıp tutunmak istemediğini açık yüreklilikle söyle. Nedenlerin yine sana kalsın kimseye açıklama yapmakla mükellef değilsin. Senin tutmama nedenin sana, tutmak isteyen kişininki kendinedir...

Benim ki bir hal üzere anlama çabası değil. Bir hal üzere unutmama çabasıdır. Anlamıyorsan anlamaya çalış. Anlıyorsan unutma... Unutursan unutulursun unutma... Oruç birçok şey demektir ve fakat sen sırf duygudaşlık kısmını anla sonrası gelir zaten.

---

*1 Bakara Suresi ﴾183﴿: Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.

*2 Bakara Suresi (184): Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

*3 Bakara Suresi (185): (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.

Yorumlar

  1. Doğru söze ne denir.
    O mazeret üretenler benim de çok canımı sıkıyorlar. Hayır, sorduk mu?

    YanıtlaSil
  2. Allah hidayet etsin diyorum sadece..Bilseler böyle yapmazlar !

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç