Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şu günlerde kendimi yaramaz çocuklar gibi hissediyorum!

Barış Ağabey'i hatırlar mısın? Hani şu bizim Barış canım, Barış Manço. Ne kadar belli değil mi? O ve onun gibileri unuttuğumuz. Bir konudan şikayetçi olduğunda bile hicvetmeyi o kadar iyi becerirdi ki; ne ses tonunda ne de kelimelerinde kabalığın zerresi olmazdı. İşte bende bugünlerde Barış Ağabey'in Cacık şarkısında anlattığı gibi hissediyorum kendimi. Bugünlerde elinden en sevdiği oyuncağı alınmış yaramaz çocuklar gibiyim. Etrafımı kırıp dökmek, naralar atmak, tepinmek istiyorum.Yoksa rahatlamayacak bu bünye. İçimdekileri kelimelere, cümlelere ve hatta kitaplara dökmek istiyorum. Ama yok! Yok bende o kabiliyet. O kadar kızıyorum ki bugünlerde ülkemde, etrafımda, etrafımızda olanlar dururken burada yaptıklarımıza; sabrı öğrenmeye çalışırken taşma noktasına getirilmelerime. Kendimi anlatamamamı da ekledik mi üstüne tadından yenmiyor. Hep bir tahakküm, hep bir toz duman. Hep ters köşeler, hep aynayı başkasına çevirmeler. Bir de kendine tut şu aynayı ne olur! En rahat olması ge

Tevafuk

Bu kelimenin anlamını daha yeni yeni öğreniyorum. Bu akşam uyuya kaldığım bir vakitte, tam vaktinde biri yanlışlıkla beni aradı. (21:03) Tevafuk denen şey bu olsa gerek!

Empati

Dostum, Uzun zamandır yazamamıştım sana. Yine hayat monotonlaştı. Yine gereksiz bir ton dünya koşturmacası arasında zaman akıp gitti. Bugün ve önceki gün öyle iki olay yaşadım ki sana da anlatmak istedim. Önceki gün yeğenimi görmeğe gittim. Tam yeğenimi kucağıma alacaktım ki birden ağlamaya başladı. Sonra aldığımda susar deyip yine de aldım ve daha da iç çekerek ağlamaya başladı. Bir haftadır görmediğim için beni yabancılamış, bizimkiler öyle dedi. Ablamın kucağında ona bakıp gülüyor bana bakıp dudaklarını sarkıtıyordu. Bu içimde öyle yer etti anlatamam! Bugün ise başka benzer bir olayı daha yaşadım. Empatinin beni götürdüğü yerde üşüdüm, karanlıkta kaldım. Sonra gelecek adına korktum. Gündüz düşlerim adına korktum. İkimiz adına korktum. O empati duygusundan kaçmak istedim. Biliyorsun ben çok duygusal bir adam değilim. Ama gördüklerim ve yaşadıklarımın düşündürdükleri gerçekten üzücü ve korkutucuydu. Çocuklarını kaybetmiş ve yıllar sonra bulmuş anne babalar geldi aklıma... Korktu

Canım Ülkem

20 Şubat 2010 'da yine aynı başlıkla bir günlük tutmuşum. ve sonlara doğru demişim ki; "Bırakın bu ülkeyi de insanlar biraz soluk alsınlar." ve en sonunda eklemişim "Bu "halinden şaşmışların" hepsine aynı duayı salık veriyorum; Allah’ım bana kaldıramayacağım güç, mevki ve parayı yükleme…" Şimdi yine aynı durumla karşı karşıyayız. Cumhuriyet ve demokrasi tarihimizin hatta bırakın bizi kıta Avrupa'sı ve Amerikanın bile uzun zamandır göremediği bir katılım (%87,17) ve temsil oranıyla (%95,46) bir meclis oluşmuşken hem de. Bazı millet vekili seçilenler meclise giremiyorlarmış. Hadi şu küçük grubu anlıyorum perşembe gelsin diye çarşambayı yaşıyorlar.Adamların amaçları belli, destekçileri, destekledikleri belli. Peki, ülkenin ana muhalefet partisine ne oldu da bu ortamı daha da derinleştirecek adımlar attı? Hatta onun küçük sürümü olan parti neden böyle bir şey yaptı? Şimdi "küçük" grup "Ya hep ya hiç!" deyip meclise gitmeme kararı

Başlangıç (Inception)

Başlangıç'ı dün bir kez daha seyrettim. İlk seyrettiğimde arkadaşlarla dürtmeler ve katmanlar konusunda bir tutarsızlık olduğunu konuşmuştuk.Sırf bunu bir kez daha anlamak için seyretmek istemiştim. Ama olmadı. Olmadı çünkü filme o kadar kaptırdım ki kendimi dürtmelerin ve katmanların sayısını boş verdim. Filmde kimyager ararlarken geçen bir sahne var. Kimyager mahsen gibi bir yerde uyuyan ve kurgusal rüyalar gören bir grup insanı gösteriyor ve ardından şöyle bir diyalog geçiyor: -Bunu neden yapıyorlar? -Siz söyleyin Bay Cobb. -Bir süre sonra ancak bu şekilde rüya görebiliyorsunuz.   ... -Her gün uyumak için buraya mı geliyorlar? -Hayır. -Uyanmak için geliyorlar. Rüyaları artık onların gerçekliği oldu. Tersini söyleyebilir misiniz? Evet, bazı insanların rüyaları gerçeklikleri haline gelebiliyor. Peki, ya benim gibi -ya da yukarıdaki sahnede olanlar gibi- rüya göremeyenlerin gerçekliği nedir? Sahi ne kadar özledim rüya görmeyi ya da gördüğüm rüyaları hatırlamayı!

Çiçek'i de everdik

Ve evet, Han'ın yanına bir Hanım ekledik. Çiçek 'imizi de evlendirdik dün. Allah, sağlık ve mutluluk dolu bir hayat versin.

Son kararım

Son bir kaç aydır etrafımdaki hemen herkese Ak Parti’ye oy vermeyeceğimi söyleyip duruyordum. Nedenim mi? Partinin çok güçlenmiş olması ve bu seçimlerde %50’yi geçeceğini düşünmemdi. (Hala öyle düşünüyorum.) Elde ettikleri güç ile kontrolü kaybedeceklerini ve mazlumluktan/mağdurluktan mağrurluğa döneceklerini düşünüyordum.(Bu hala ihtimal dahilinde.) Kendimi ve benim gibi olanları bir denge unsuru olarak görme yanılgısı vardır bende. Yapmak istemediğim bir şeyi sırf denge bozulmasın diye yapabilir ya da denge sağlansın diye yapmak istediğim bir şeyden vazgeçebilirim. İşte sırf bu yüzden AK Parti’ye oy vermemeyi düşünüyordum. Hatta oy vereceğim kişiyi de bulmuştum; Sırrı Süreyya Önder. Ancak kendisinin sanatçı ve aydın kişiliğine hala saygı duymakla birlikte onca olayda tek bir tepki göstermediği gibi arada akil adam rolü ile memleketimin baş belası olan probleme sunacağı bir çözümü olduğu algısını kaybettim. Umarım yine de kendisini mecliste görürüz. Benim onu ilk tanıdığım karakteri,

Ne ararsın

Ağrın göğsünde değil başındaysa Ne ararsın kapımda Derdin gümüş ile altın gibi erimek değilse Ne ararsın kabımda Aklın önünde koşuyorsa kalbinden Ne ararsın soluğumda Mantığın öldürüyorsa duygularını Ne ararsın benim köprümde Git be hey dost aradıkların değil bende Dertlerinin başlangıcıyım ben, çözümü değil aslında

Ayak oyunları (Farklı bakış)

Bir süre önce ünlü bir iş adamının adı öyle olaylarla anılmaya başlandı ki birçok kişi buna şaşırmış numarası yaptı. Siyaseti dizayn ettiğinden tutunda, varlığında hala şüphe olan terör örgütünün en tepe ismi olduğuna kadar birçok söylenti çıktı. Ama bu söylentiler sabun köpüğü gibi bir anda yok olup gitti. Sonra başka başka haberler yayınlandı. Aynı iş adamımız geçen gün bir siyasi partinin seçimlerden birinci çıkacağıyla ilgili bir öngörü de bulunmuş ve bu da bir köşe yazarı tarafından yazılıp, tartışma konusu haline getirilmişti. Başbakan'da yapılan bu "muz orta"ya öyle bir kafa çaktı ki; at kaçtı heybe düştü! Ülkenin başbakanı bir anda iş adamlarını tehdit eden bir despota dönüştü. (Despot olduğunu düşünmesem de ortalara çok iyi vurduğu aşikar.) Sonra aynı iş adamımız "o bir öngörü değil, bir arkadaş sohbetindeki iddia konusuydu." türünde açıklamalarla kendini savunmaya geçti. Daha doğrusu kaldırdığı toz dumanın ardında sahneden çekilip tartışmayı izlemeye