Ana içeriğe atla

Günlük ve yıl dönümü hakkında...

Bir yıl daha bitti dostum. Bir yıl daha…

Hayır, geç kalmış değilim. Askerlik denen “zulüm” ocağından döneli tamı tamına iki yıl oldu. 17 Ocak yıl dönümleri günü benim için malum.

Nebula da altıncı yılını bitiriyor bugün itibariyle…

Uzunca bir zamandır siyaset ve benzeri içerikli şey yazmıyorum burada. (Yazmamaya da devam edeceğim. Ne de olsa bir manifesto yayınladım.) Farklı mecralarda da yazmaya niyetim yok. Ancak gördüğüm ve paylaşmak istediğim benimle pekte ilgisi olmayan fakat eğlenceli ya da ilginç olduğunu düşündüğüm şeyler için “tumblr” da farklı bir sayfa açtım. Şuradan ulaşılabilirsin; farklibirsey.erkansen.com

Ayrıca uzunca bir süredir günlüğün sol tarafında paylaştığım "Şu sıralar" bölümü için iki arşiv sayfası oluşturdum. Biri okuduğum kitaplar diğeri ise dinlediğim müziklerle ilgili. (Şimdi yazarken aklıma geldi. Sanırım eklenme ve güncellenme zamanlarını da yazsam iyi olacak.)

Neden “twitter” değil diye ben de kendime sordum. Hatta geçen sene boyunca hesabım açıktı. Ancak “Facebook” denilen zaman hırsızından nasıl sıkıldıysam “twitter” dan da o şekilde sıkılmış durumdayım. “Friendfeed” olayını da geçenlerde kapattım. Zaten “facebook”, “twitter” ve “frienfeed” de bana aynı mantıkta geliyor. Belki de günlük yaşantımda çok farklı şeyler olmadığı ve yemeğe gittim, tuvaletteyim tarzı bilgileri insanların niye paylaştığını ve diğer insanların bunu niye okuduğunu anlamadığım içindir.

Neyse dostum, böyle bir iki değişiklik yapayım günlük üzerinde ve bugün de açıklayayım dedim. Ne kadar sürer ya da süreklilik arz eder mi? Bilmiyorum. Bir de bir ara onu da yazmak lazım mı bilmiyorum ama günlük tutma amacım tamamen değişti. Şimdilik böyle işte...

Bildiğin gibi ben yıl dönümleri gibi şeyleri sevmesem de değinmeden de geçemiyorum. İşte bir yıl dönümü daha...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç