Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gitmek isteyenlere

Git Gitmek istediğinde Gel denmesini beklemeden Yakınlara yollar çizmek için Git Düzeltilecek kırgınlıklar olduğunda Özur dilenmesini beklemeden Yakınlarda dostlar bulmak için Git Dostlar uzaklarda olduğunda Sorgulanmayı beklemeden Yakınların acılarını silmek için Git En yitik parçlarını bulduğunda Aynada ki kırgın yüzü beklemeden Yakınlarda kendini bütün kılabilmek için Git Tüm yollar yakınlara çıkmasada Uzakları yakın kılabilmek Yakınlarda kalabilmek için Git Ama dön sonunda mutlaka Aynadaki mutlu yüzünü görebilmek Yakınlarını mesafelere rağmen sevebilmek için

Yakınlara yol...

Başlangıçlar için vedalar yaşar insanoğlu. Bu hep böyle olmuştur. Bir şeyi bitirmeden diğerine başladığınızda eksik kalır hep bazı şeyler ya da eskisinden anılar, hatıralar taşır sürekli. Fazlalıkları olur yeni başlangıçların hep, kurtulmak istenilen. İşte, İstanbul öyle bir şehirdir ki, belirsiz aralıklarla yeniden başlamak gerekir onu sevmeye. Ama bu öyle bir başlangıçtır ki, bir gidişle başlamalıdır. Ne çok uzun ne de çok kısa ayrılıklar barındırmalıdır içinde. Dönüşünüzde daha bir tutku, bir aşk ve coşkulu bir sevda olmalıdır. İstanbul öyle bir aşıktır ki, dışarı iter kimi zaman sevdiklerini. Mesafeler koyar araya, özlem serpiştirir zamana. İstanbul öyle bir şehirdir ki, yalnız seni dışlar tüm sevdiklerin içindeyken. Gidersin sen bu sevda şehri seni istemediğinde. Boynun bükük, üzgün, yorgun ve hatta kızgınsındır. Lanetler yağdırırsın, dönüp bakmak istemezsin arkana... Gidersin sadece, uzaklara gidersin... İstanbul öyle bir aşıktır ki, sen onu tutamazsın ellerinle, göremezsin gözle

Sıkıldım

Eylül'ün sekizine dair yazmak istemedim ve yazmadım. Herkesin sıradan düşüncesine karşı belirli tarihler bende hüznü çağrıştırır. Dünün özel tarihi üzerineyse, hayatımın dördüncü on yıllık döneminin ilk günü de olması üstüne yazmak istedim. Ama ona da iş güçten fırsat bulamadım. Üstüne de İstanbul'da oluşan o sel ve akıl almaz bir şekilde ölen onlarca insan haberleri iyice allak bullak etti beni. Bir de memleketim için de görülmemiş boyutta yağış alacağı uyarısı gelince meteorolojiden; zaten gitmek istiyordum ama şimdi burada geçirdiğim günler iyice uzamaya başladı. İyice sıkıldım kısacası…

Sessiz Çıngırak

Durması gerekirken koştu akıl Eşikte beklemesi gerekenken Ayağı takılıp sendeleyendi akıl Aşk düşmesin diye desteklerken Ve aşk, kilitli kapının sessiz çıngırağı Kilitli kapıya doğru koştu akıl Eşikte beklemesi gerekirken Çarptığında kapıya kırılandı gurur Kaybolan geleceğin acısıyla Ve aşk, kilitli kapının sessiz çıngırağı Ayakta olması gerekendi adam Dizlerinin üstündeyken düşünen Akıldı kapıyı bulması gereken Gerektiğinde beklemesini bilen Ve aşk, kilitli kapının sessiz çıngırağı Çılgınca koşmuştu akıl Sevdasını bulmak hevesiyle Nefisçe yönetilendi akıl Sırası geldiğinde susması gereken Ve aşk, kilitli kapının sessiz çıngırağı

Geçmiş özlemiyle yanıp tutuşulan modern Ramazan’lar

Ne kadar doğrudur tam olarak bilmiyorum. Ancak böyle bir anlayışı günümüzdeki Müslümanlar ile kıyasladığımda çok doğru ve O'na yakışır geliyor. O ki teravih namazlarını camii yerine evinde kılan peygamber; camide kılarımda ümmetime görev olarak kalır diye korkan peygamber. İbadetlerinde yalnızlığı tercih eden de O, en ufak canlıya eziyet etmekten imtina eden de... Bir de günümüz Müslümanlarına bakin. İbadetin en üste çıkması gereken aylarda herkes ayrı bir gezi merakında. Hadi Eyüp Sultan'a gidelim diye evden çıkılıp, oraya kadar gitmişken bir Feshane’ye de uğrayalım ile biten geceler. (Bu ibadete giderken yolda, trafikte harcanan uzunca saatler.) Sözde ibadet yapmaya gidip sıkışan trafiğin için de onca insanin ahını alan Müslümanlar. Bir insana zarar vermeniz için illa ki onu beddua seviyesinde kızdırmanız gerekmez. İstemeden buğz etse bile yeter. O'nun ümmetinin bunlardan ölesiye korkması lazım. Şimdi diyeceksiniz ki bu da nereden çıktı. Önceki akşam ofisten evime ner