Ana içeriğe atla

Okumak güzel şey...

Kelimelerin arasında kendinizi bulmak ve hatta kimi zaman kaybetmek... Anneniz, babanız veya sevgiliniz okuduğunuz kitabın yaprakları arasındadır, eski rafları karıştırır bulduğunuz kitapların yapraklarını silkelersiniz. İçinden sevdiklerinizin dökülmesini beklersiniz. Çoğu zaman da eskilere ait eşyalar sizi daha da eskiye götürür. (Kimi zaman bir otobüs bileti kimi zaman sararmaya yüz tutmuş bir fotoğraf olur bu.)

Birçok kişi koca bir kitabın iki saatlik bir filmde anlatılabileceğini düşünür. O filmler ancak size birer özet geçebilir ya da en iyimser görüşle senarist ve yönetmeninin hayal gücünü yansıtır. Ayrıca kitapları sadece filmlerle kıyaslamak da yanlış olur. Öyle kitaplar vardır ki hiçbir zaman hiçbir yapımcı o kitabı bir filme uyarlayamaz - uyarlamak istemez. Konumuza dönecek olursak; kitap okumak film izlemek gibi değildir. Kahramanlarını siz çizersiniz kafanızda, mekânların tamamı sizin hayal gücünüze bağlıdır. Kafanızdaki her sahnede ya kahramanın kendisi olur ya da arka masalardan birinden olayı izleyen bir yan rol. Yerleştiriverirsiniz sevdiklerinizi, kızdıklarınızı satırların arasına…
Ben saatlerce sürecek bir film yerine tek ve anlamlı bir fotoğraf karesine bakıp öncesini ve sonrasını kendi benliğimle doldurmayı tercih ederim. Kitaplar söz konu olduğunda da satır aralarına inip orada kaybolmak müthiş bir zevktir benim için. Her neyse kısacası "Okumak güzel şey..." Aşağıda son zamanlarda okuduğum bazı kitaplardan iki grup oluşturdum. Seçin, beğenin, okuyun…


Not: Ben kitap alımlarımı kitapyurdu.com 'dan yapıyorum. Hemen hemen aradığım her şeyi bulabildiğim gibi fiyatlarıda çok uygun oluyor. Bu yüzden son iki kitap dışında diğer tüm kitapların resimlerine ya da isimlerine tıklayarak kitapyurdu.com 'da ki ilgili sayfasına ulaşabilirsiniz.



Felsefe grubu:

Deliliğe Övgü
Erasmus (KABALCI YAYINLARI)

Erasmus’un (1469-1536) ünlü eseridir. İlk olarak 1511’de yayımlanan Deliliğe Övgü, okuduğunuzda günümüzden birçok örnek bulabileceğiniz çok iyi bir kitap. Delilik, birinci ağızdan dünya üzerindeki hemen tüm mutlulukların oluşmasında nasıl etkili olduğunu akıcı ve mizahi bir dille anlatır.


Böyle Buyurdu Zerdüşt
Friedrich Nietzsche (İSKELE YAYINCILIK)

Deliliğe Övgü tadında okunabilecek bir klasik daha… Otuz yaşında yurdunu ve insanlarını terk ederek dağa çekilmiş olan Zerdüşt’ün on sene sonra bir sabah gerçeği öğrendiği ve bunları cahil ve uyumakta olan insanlara anlatma çabasını anlatan bir başyapıt “Böyle Buyurdu Zerdüşt”. Güneşin bile o olmasa amaçsız kalacağını iddia edecek kadar uyanmış birinin üst insanı basit insanlara anlatma çabasında yaşadıklarını ilginç bulacağınıza eminim. (Tanrı’nın ölmüş olduğunu anlatıyor olmasına başlarda çok takılmayın.)

Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Hz. Muhammed O'nun Peygamberidir
Prof. Dr. Annemarie Schimmel (PROFİL YAYINCILIK)

Annemarie Schimmel’in Hz. Muhammed (S.A.V.)’in İslam dünyasında neden bu kadar hürmet gördüğünü anlattığı söylenen kitabı. Ama bana göre daha çok İslam dinin içindeki hurafelere nasıl kavuştuğunu anlattığını düşündüğüm bir kitap. Bunu okumanızı özellikle tavsiye ediyorum.



Buda, Geoff ve Ben
Edward Canfor Dumas (PEGASUS YAYINLARI)

Budizm ile ilgili bir şeyler okumak ama işin felsefesine çok girmek istemiyorsanız tavsiye edebileceğim bir kitap. Ancak açık söylemek gerekirse klasik uzak doğu – Hint felsefelerinde olduğu gibi bunda da tutarsızlıklar bulacaksınız. Aslında kitap boyunca benim takıldığım en büyük sorun şarkı söylemek(Budist ilahisi ile yapılan bir ibadet.) konusunda okuyucuları epeyce yönlendirmeye çalışmasıydı. Ama yine basit seviyede bu konuda da bilgim olsun diyorsanız kesinlikle tavsiye ederim. (Aslında bu kitabı özellikle sipariş etmedim. Sitedeki bir kampanyadan dolayı onlar seçerek gönderdiler. Ama yine de okumak güzel şey...)

Şimdi kendimce bir uyarıda da bulunayım. Felsefe veya uzak doğu grubuna dalmadan önce herkesin kendi inancının temellerine inmesini tavsiye ederim. Hatta daha da farklı bir yaklaşımla üstün kabul görmüş kitaplara bakmanızda büyük yarar var. Büyük dinlerin kitaplarını kesinlikle atlamayın. (Ne Kur’an’ı ne de İncil’i okumadan eleştirmemek lazım bence. Ayrıca diğer dilleri bilmiyorum ama Türkçedeki külliyatlara da göz atmanızda fayda var. Emin olun birçoğunda düşündüğünüzden de fazlasını bulacaksınız. Mesnevi gibi bir değer varken elimizde, uzak doğu felsefelerine yönelmeyi çok anlamlı bulmuyorum mesela. Ancak yeniden belirtmekte fayda var. Ne okuyacaksanız okuyun temellerine inmeden tenkit etmeyin. Kur’an okumadan Mesnevi’yi eleştirmek ya da İncil’i okumadan Hristiyanları anlayabileceğiniz gibi bir yanılgıya düşmeyin.)

Roman grubu:

Kız Kardeşim İçin
Jodi Picoult (APRIL YAYINCILIK)

Hasta olmayan ama hasta birinden daha çok vaktini hastanede geçiren bir kızın hayattaki varoluş çabasını izler gibi okuyabilirsiniz “Kız Kardeşim İçin” de. Anna’nın ablası Kate için yaptığı fedakârlıklar gerçekten sizi duygulandıracak. Bir anne – babanın çocukları ve hayat arasındaki gidiş gelişlerini görüp, sorgulayacaksınız. Hatta buradan hareketle günümüz kök hücre ve insan kopyalama tartışmalarına da farklı bir bakış yakalayacaksınız belki. Ancak peşinen uyarayım psikolojinizi biraz zorlayabilecek bir kitap. Bunalmış olduğunuz zamanlar için uzak durmanızı tavsiye ederim.

Açlık Oyunları
Suzanne Collins (PEGASUS YAYINLARI)

Fantastik bir kurgu ile geleceğin dünyası arasında sıkışmış bir yapıya sahip, okurken canınız sıkılmadan hızlıca okuyup bugünün yöneticilerini geleceğinkilerle kıyaslayıp farklı çıkarımlarda yapmanızı sağlayabilecek iyi bir kitap. Son zamanlarda okuduklarımın en iyisi olduğunu söyleyebilirim. Serinin ikinci kitabı da eylül ayında gelecek. Seri kitaplardan hoşlanıyorsanız tavsiye ederim.


Yukarıdakilerin hepsi okunmasını tavsiye ettiklerimdi. Aşağıdakilerden Zar Adam şiddetle uzak durulmasını tavsiye edeceğim bir kitap. İstanbullular içinse bolca vaktiniz varsa ve okuyacak birşeyler arıyorsanız değerlendirebilirsiniz diyebilirim ancak.


Zar Adam
Luke Rhinehart (PEGASUS YAYINLARI)

İsmi, yazarı ve yayın evini veriyor olmamın, hatta kitabın resmini bile koymamın tek nedeni var. O da hafızanızda bir imge oluşturmak ve bu gereksiz, zevksiz kitaptan mümkün olduğunca uzak durmanızı sağlamak. Kısaca okunmamasını tavsiye ettiğim nadir kitaplar listesinin başlarına oynuyor bu şey.



İstanbullular
Buket Uzuner(EVEREST YAYINLARI)

İstanbul dışındayken görüp ilk sayfasını okuduktan sonra , “Allah’ım bu nasıl bir giriş.” deyip resmen üzerine atladığım ve tam bir hayal kırıklığı yaşadığım kitap. İstanbul hakkındaki o muhteşem girişi aşağıda veriyorum. Eğer gerçekten benim gibi İstanbul aşığı biriyseniz alıp okuyabilirsiniz. Ama hikâyeden hiçbir şey ummayın. Sadece İstanbul tasvirleri için okuyabilirsiniz ki o da dört yüz küsur sayfalık kitapta iki elin parmaklarını geçmez.

Ben İstanbulum, şehirler şehri, metropoller kraliçesi, şairler beldesi, imparatorlar gözdesi, sultanlar diyârı, yeryüzü incisiyim! Adım İstanbul; çağlar boyu Paganların Hıristiyan, Yahudi, Müslüman ve dahi dinsizlerin, dostla düşmanın kıyılarıma sığındığı, ihanetin aşkla, acının sevinçle yan yana barınabildiği dünyanın en esrarengiz, en tehlikeli ve elbette en muhteşem şehriyim! Denizler tanrısı Poseidon`un kızıyım, altın postu arayan Argonotlar`ın mucizesi, Ortaçağ şehirlerinin imparatoriçesi, Yeniçağ ve Yakınçağ`ın müjdesiyim ben. 21. yüzyılın yeniden parlayan yıldızı, saadetler ve felaketler, bozgunlar ve müjdeler şehriyim Ben! İstanbul`dur adım; insana ait bütün duyguların aynı anda en yüksekte ve en dipte yaşandığı en diyârım Ben! Adım İstanbul; kentler meleği, zamanlar tanrıçasıyım. Uçuşlar ve inişler, yükselişler ve düşüşler, doğuşlar ve yok oluşlar Benim ruhumda iç içedir, hepsi orada birbirine dolanır, sonra da çözülemez sarmallar olarak arkeoloji mahzenlerime süzülürler. İstanbulum Ben; umut mavisiyim, zehir yeşiliyim, tan pembesiyim, erguvanım, mimozayım, lâvantayım, İstanbulum; turkuvazım! Bilinmezlikler şehriyim; karmaşanın, olabilirliğin, canlılığın ve yaratıcılığın ilham perisiyim: Benim adım İstanbul!

Yukarıdaki giriş kısımına tav olup sizde benim gibi okumak isteyebilirsiniz belki. Yorumsuz biralıntı olsun yukarıdaki de...

Bundan sonra bu kadar ara vermeden okuduklarımı paylaşmaya çalışacağım. İyi okumalar…

Yorumlar

  1. Cok guzel onerılerle dolu bı yazı olmus.. lutfen bu tarz paylasımların devam etsın..
    Tsk edıyorum.

    YanıtlaSil
  2. Ben teşekkür ederim.

    Dediğim gibi bundan sonra her bitirdiğim kitabı sıcağı sıcağına paylaşmaya çalışacağım.

    YanıtlaSil
  3. Zar Adam'la ilgili yorumunuzu görünce dehşete düştüm.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç