Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir hiç uğruna

Ölebilmeli bazen insan Bir hiç uğruna Ya da sevebilmeli Öylesine bazı şeyleri Bazen vatan olmalı bu hiçlik Bazen de bir sevgili Ama istemeli bunu yürekten Hissetmeli iliklerinde Ölmeyi istemeli bazen Bir kadın uğruna Ana bazen adı yar bazen Yaşamayı istemeli insan Boşlukta olduğunda bile Yaşamalı doyasıya Bulunacak hiçliklerin uğruna Yaşlanmayı göze alabilmeli bazen Her şeye rağmen Vatan için bazen Ya da bir sevgili Bir kadın uğruna Ana bazen adı yar bazen

Başrol

Çok uzun zaman önce bir teklif geldi: Kendi hayatının başrolünü oynamak isteyip istemediğini soran. “Acılar içinde kıvranmayacaksam, çok sevilip çok seveceksem, mutlu bir yaşantı olacaksa neden olmasın?” diye yanıtladı ve sessizliği sorusuna olumlu bir yanıt olarak aldı. Rolüne ağlamayla başladığı ilk gün, "ilerideki mutlu anları daha da mutlu göstermek için" diye düşünüp üzerinde durmadı. Sahneler birbirini kovalıyor, set sürekli değişiyordu. Senaryo bazen aylık, bazen haftalık, günlük ve hatta dakikalık, anlık veriliyordu, çoğunlukla bırakın yardımcı oyuncuları başrolü oynayan kendisi bile sahnenin sonunu kestiremiyordu. Bu yüzden senaryo ilerleyipte, bir yanlışlık olduğunu sezmeye başladığında artık çok geçti. En başta öne sürdüğü koşular gerçekleşmiyordu. Ne çok seviliyordu, ne de gerçekten sevecek birini bulabilmişti. Mutluluksa reklam filmlerinde dişlerini gösteren birkaç kişinin oynadığı bir roldü sadece ve konuşulması bile yasaktı. Aklına yapacak hiçbir şey

Masum bir dünya!

Dünyanın sandığınız kadar masum olmadığını anladığınızda, başkalarını eleştirmeye başlamadan önce, bu hale gelmesine ne kadar katkınız olduğuna bir bakmayı deneyin.

Ramazan ve Hurafeler

Bir oruç ayı daha başladı, ibadet ve huşu içinde bir ay! Dürüst olduğu kadar yardımsever de olan televizyon ve gazetelerimiz hemen yayına başladılar. Dün akşam haberlerinin tamamında “oruç baba” toprağından canlı yayın vardı. Canlı yayınlamayan var mıydı? Bilmiyorum. Dürüst olmak gerekirse en büyük dört kanaldan sonra vazgeçtim. Bugün aynı gruplara ait gazetelerin tamamında da aynı yönde haberler vardı. Artık ne diyeceğimi bilemiyorum. Sadece bizim dinimiz bu değil. Bu yanlış yönlendirmelere kanmamayı ne zaman öğreneceğiz çok merak ediyorum. Aynı kurumlar bahar aylarında kiliselere gidip mum yaktırıyor bu millete, özellikle adalar da. İplikler açıp dilekler diliyor benim masum ve cahil halkım. Aynı kanal ve gazeteler yılbaşlarında noel heyecanı pompalıyor bu millete… Mezarlara çul çaput bağlıyor, dilekler diliyoruz. Unutmadan bir de kutsal emanetlerimiz var. Malum hepsi cennetten geldi! Tamam, bir dine mensupsanız veya yakınsanız o dinin peygamberine olan inanç ve sevginiz çok yüksek o

Tuval

Siyah bir tuvalin üstünde O an vurulan fırça darbeleri hayat Yazılırın renginde yaşanmışlıklar Yaşanmışların acısındaki renkler Gerçeğin ve acının rengi Kan kırmızısı çizgiler Kara hayat tuvalinin üstünde Karadan kara yalnızlıklar Umudun ve mutluluğun rengi Kar gibi bembeyaz bulutlar Geleceğin parlaklığında Kardan da beyaz umutlar Özlem ve hasretin rengi Masmavi denizler Siyah bir tuvalin üstünde Koyu mavi fırtınalar Evet, her birimiz birer ressam Kimi yetenekli ama karamsar Kimi yeteneksiz ama umutlu Ve siyah bir tuval hayat Gökkuşağının rengi hayallerim Hayallerimin rengi yazdıklarım Beyaz ile siyahın dansı yaşadıklarım Siyah bir tuvalin üstünde hayatım,        yaşamımsa onu renklendirme çabası

Okumak güzel şey...

Kelimelerin arasında kendinizi bulmak ve hatta kimi zaman kaybetmek... Anneniz, babanız veya sevgiliniz okuduğunuz kitabın yaprakları arasındadır, eski rafları karıştırır bulduğunuz kitapların yapraklarını silkelersiniz. İçinden sevdiklerinizin dökülmesini beklersiniz. Çoğu zaman da eskilere ait eşyalar sizi daha da eskiye götürür. (Kimi zaman bir otobüs bileti kimi zaman sararmaya yüz tutmuş bir fotoğraf olur bu.) Birçok kişi koca bir kitabın iki saatlik bir filmde anlatılabileceğini düşünür. O filmler ancak size birer özet geçebilir ya da en iyimser görüşle senarist ve yönetmeninin hayal gücünü yansıtır. Ayrıca kitapları sadece filmlerle kıyaslamak da yanlış olur. Öyle kitaplar vardır ki hiçbir zaman hiçbir yapımcı o kitabı bir filme uyarlayamaz - uyarlamak istemez. Konumuza dönecek olursak; kitap okumak film izlemek gibi değildir. Kahramanlarını siz çizersiniz kafanızda, mekânların tamamı sizin hayal gücünüze bağlıdır. Kafanızdaki her sahnede ya kahramanın kendisi olur ya da arka

12 Ağustos

Buraya not düşülecek kadar önemli bir gün mü bugün? Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum! Ancak hayatımdaki önemli günlerden biri olduğu kesin. Evet, bugün 12 Ağustos ve üzgürlüğümü kaybetmemin üstünden tam 365 gün, geri kazanmamın üstündense tam 208 gün geçti... Geçen sene Temmuz-Ağustos gibi Türkiye'deki gidip gördüğüm-kaldığım illeri sayarak askerliğimin oralardan birine çıkmaması için dua ediyordum. (Bu listede 38 il vardı ve özellikle iki il istemediklerim listesinin başındaydı; 1. Kütahya, 2. Ankara.) İstemediğim illeri sayıyor olmama rağmen İstanbul da beni istemiyordu sanki. Çok sevdiğim bu şehir sanki beni dışlıyordu ve buradan kaçıp gittiğim sürece nereye ve nasıl gittiğimin bir önemi olmadan kurtulacakmışım gibi hissediyordum. Şehirden, iş hayatımdan hemen her şeyden sıkılmış, bunalmıştım. Askerlik bile bir kaçış noktası olarak gözükmeye başlamıştı. Sonra ne mi oldu? Ankara’da, istemediğim iller listesinin 2. sırasındaki şehirde buldum kendimi. 12 Ağustos günü saat 5'te

Farklı bakıp, farkı görebilmek...

Yıkık – dökük, çökmüş insanlara bir de, sizin arayıp durduğunuz hazinelere bir zaman sahip olduklarını ve onları kaybettikleri için o halde olabileceklerini düşünerek bakın.