Ana içeriğe atla

İtiraf

Tamam, itiraf ediyorum, sensin... Her yazımı her şiirimi senin için yazdım. Siyasetten konuşurken bile aslında tüm mesajlarım sanaydı. Sen yanımdayken yan taraftaki şoföre söylediklerim de aslında sana kızgınlığımdandı. Başımın ağrıması da senin yüzünden... Geceleri uyuyamamamda... Ve tabii geceleri uyuyamadığımdan gündüzleri çalışamamam da aynı şekilde.

Asabiyetim anlaşılamamaktan senin tarafından. Tüm cümlelerim sana birer mesaj aslında. Söylediğim kişinin seni tanıyıp tanımaması önemli değil. Nasılsa bir şekilde sana ulaşır diye hep serzenişlerim. Tatlıyı çok beğendiğimi söylediğimde sensin kastettiğim. Bir mekânı övdüğümde sana tüm söylediklerim. Her şeyi senin için konuşuyorum aslında. Hatta ne konuşması senin için soluk alıp veriyorum. Senin için yaşıyorum.

Bom boş hayatım sensiz. Sen olmadığında dışarı çıkamıyorum. Ne oyunların ne de filmlerin tadı olmadığı için izlemiyorum. Senin dışındaki kimseye de yalan söyleyemiyorum. Onlara hep seni anlatıyor senden haberler bekliyorum. Bir tek senin yüzüne konuşamıyorum. Saklıyorum hep aklımda, yüreğimde ne varsa senden ve sana dair. Gelecek planlarımın içindesin hep. Seni çıkartınca yaşamamın da bir anlamı kalmıyor. Yanlış işlere meyilimin sebebi de sensin, doğru yaptıklarımın yönlendiricisi de sen. Zaten bu yaşıma kadar nasıl geldiğime de hayret ediyorum. Sen olmadan yolumu bulabildiğime, okumayı ve hatta yazmayı öğrendiğime... Kendi kendime yemek yiyebilmeme...

Boş hayatım sensiz bomboş. İnternette bir yere bir şey yazdığımda mesaj sana, bir şarkı dinlediğimde içinden göndermeler sana. O masaldaki de sensin, dizideki, filmdeki, oyundaki, kitaptaki de... Bir arkadaşıma bir kitap önerdiğimde içindeki kahraman sana benzediği için okumuşumdur mutlaka. Hatta sen ondan daha iyisindir. Öyle ya ne de olsa ben seni kusursuz görüyorum. Senden önce hiç âşık olmadım. Senden sonra da yaşayamayacağım için başkası da olmayacak. Ama yinede nikâhına gelip şahitlik yapacağım. Ne de olsa açılamasam da, karşılıksızda olsa seni seviyorum.

Evet, önceki tüm yazılarım ve şiirlerim gibi bu da sana yazıldı. Bir farkla, sana doğru değil senden doğru yazıldı bu. Bundan sonra yazacaklarım da sana olacak merak etme. Sensin O... Seni kastediyordum tüm cümlelerimle, yine seni kastedeceğim bundan sonrakilerle... 

Gecenin, sabahın, elinin köründe...

Yorumlar

  1. ONUNCU MEKTUP

    Dün bir şiir daha yazdım senin için. Önce tuttum karşıma oturttum, konuşturdum, güldürdüm, ağlattım. Her halin hoşuma gidiyordu. Kadındın, ama önce insandın. Güzeldin, ama önce iyiydin. Elbette seni yazacaktım, senin için yazacaktım.

    Bana "çok yazıyorsun" diyorlar. Bir insana "sen çok yaşıyorsun, artık öl" denir mi? Benim yaşamam ve şiirim birbirinden ayrı şeyler değil ki! Yaşarken şairliğimi yaşıyorum ben.

    Yürürken, konuşurken, sevişirken hep şairliğimin içindeyim, o da benim içimde. Birbirimizi tamamlıyoruz durmadan.

    Sen hiç denize baktığın zaman bir orman gördün mü? Dağların gökyüzüne en yakın olduğu yerde yer altı nehirlerinin düşündün mü hiç? Öpüşürken, sevişirken; açların, yoksulların yüreği çarptı mı sende? Güldüğün zaman Afrika'da isimsiz bir zenciyi hatırlayıp, onun büyük acısını duydun mu derinden?

    Senin o güzel gözlerin bende yalnız beni görüyor. Seviyorsan beni seviyorsun, beni istiyorsun benden. Oysa ki ben sende bütün insanlığı, güzelliği seviyorum. Al gözlerimi de kendine bir benim gözlerimle bak. Gör, ne kadar erişilmez, ne kadar yüce olduğunu.
    Her maddenin bir atomu olduğu gibi, bir şiiriyeti vardır. Bilgin atomu parçalayan, sanatçı ise şiiriyeti bulan, işleyen ve onu sanat eseri haline getiren insandır.

    Şiir bir köprüdür madde ile ruh arasında. Şiir güzelliğin en yoğun en güzel ifadesidir ve nefes alışıdır duygularımızın. Atom gücü, elektrik gücü gibi bir de şiir gücü vardır dünyada. Sanatçı bu gücü ellerinde tutan kimsedir işte. Onu şiir, müzik, heykel veya resim haline getiren mutlu kişidir o.

    Herzaman, her yerde söylemişimdir. "Hayatımdan şairliğimi alıp çıkarırsanız geriye önemli birşey kalmaz" diye.

    Yazmamı bana çok görmeyin.

    Ümit Yaşar OĞUZCAN
    Sahibini Arayan Mektuplar

    YanıtlaSil
  2. Okurken içim cız etti ki bu çok olmaz.Tıpki duygularını bu kadar güzel anlatabilen pek erkek olmadığı gibi.

    Hani yağmurlu bir havada arabada giderken birden radyodan maziden kalma,seni bir zamanlar çok yaralamış ,hatırası kalmış bir şarkı çalmaya başlar ve sen ne kadar değiştirmek istesen de kitlenir kanalı bir türlü değiştiremezsin ya...ve daha da kötüsü dayanamaz ,durdurmak istesen de durduramaz ağlarsın.Oysa olup bitmiştir geçip giden.İşte tam da böyle hissettim yazını okurken.

    Yeni yazmaya başladım dedin ama bence çok uzun zamandır içinde tutmuşsun.Eline,yüreğine sağlık..

    Sevgiyle Kal..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Fikriniz varsa buradan buyurun...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki üstümüzden bir kuş geçer

Uzunca zamandır okuyorum. Hem de oldukça fazla. Okuduklarından bende yer edenlerin sayısı çok fazla değil. Bir yazarın belki onlarca eserini okuyor ama içlerinden bir tanesine tav oluyorum. Yüzlerce sayfalık bir şiir kitabından bazen sadece bir tane şiir çıkıyor; acaba benim anladığımı mı yazmış şair dediğim. Ya da bir kitabın bir tek cümlesi beni mest etse yetiyor bana. Uzunca zamandır müzik de dinliyorum. Çok farklı şeyler değil. Ama yinede arada yakaladığım bana özel şeyler de oluyor. Bir şarkının tek bir cümlesi ya da tüm albümdeki tek bir melodi beni alıp götürebiliyor çok uzaklara. Dün aklıma gelmemişti adı Yüksek Sadakat'in "Belki üstümüzden bir kuş geçer" şarkısının. Grup çok başarılı mı? Bence değil. Ama öyle birkaç şarkısı var ki; eh be adam nasıl yazdın bunları dedirtiyor. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulu

"Allahumme ecirna min şerri siyaset"*

*Baştan söyleyeyim başlıktaki söz; "Allah'ım beni siyasetin şerrinden koru" anlamına geliyor ve koca bir külliyata imza atmış Said Nursi'ye atfediliyor. Ortam o kadar kirlendi ki, artık görüş açıklamaktan çekinir oldum. Geçmişim ortada. Sempati duyduklarım da eleştirdiklerim de... Orta bir yol tutturmaya çalışırken desteklediklerim de karşı çıktıklarım da burada yazılı olarak duruyor. FEM’e gittiğim, ilk üniversite yılımda "hizmetin" yurdunda kaldığım da geçmişimin bir parçası. Bir dönem destekçileri olduğum da... Hatta eleştirilerimin tamamını kapalı kapılar ardında yapıp, partizancasına savunduğum dönemleri de hatırlıyordur arkadaşlarım. Bu nedenle "hizmet" denilen olgunun ne olduğunu az çok bildiğimi düşünürüm. Hatta bir dönem içlerindeki hemen herkesin halisane bir şekilde çalıştığına da bizzat şahidim. Ancak o dönem o kadar kısa sürdü ki... Eminim şu an bile deli gibi memleket ve din adına çalışan, ne yapıyorsa bu uğurda yaptığını düşünen bi

Zamanı eğip, bükmek

Zaman, fiziki boyutların sanal olan dördüncüsü, elle tutulamayan. Zaman, içinde olayların ardı ardına gerçekleştiği boyut… Bilim adamlarına göre, aynen ışığın bükülebilmesi gibi zaman da eğrilip, bükülebilir ve eğer doğru koşullar gerçekleşirse yani yeterli hız yakalanırsa önce geleceğe ve daha sonra da geçmişe sıçramak mümkün olabilir. Bunu zaman yolculuğu gibi basit kavramlarla karıştırmayın. Bu şu “an” ın da içinde olduğu bir kavram. Öyleyse ne demek bu? Bu soruya cevap verebileceğimi pek sanmıyorum, haddime de değil zaten. Ama bu soru etrafında dolaşıldığında dahi çok farklı yerlere çıkan kapılar bulabiliyor insan. Çok sevdiğim bir çizgi dizide bir keşiş (“Avatar”) hava, su, toprak ve ateşi bükebiliyordu. Tüm dünyayı kurtaracak kişi olan keşişin bile zaman üzerinde böyle bir gücü yoktu. Sonra “Matrix” ve “Neo” var. Ancak o da olaylara hükmeder gibiydi, zamana değil ya da ben öyle algılamıştım. “Aslında bir kaşık yoktu!” ve “Kırmızılı kadın da bir ajandı.” değil mi? Ya “Hiro” iç